Osmanlı Dönemi

Osmanlı Devletinde İzcilik çalışmaları II. Meşrutiyet Dönemine rastlar. II. Meşrutiyet dönemi eğitim-öğretim alanındaki gelişmelerin yanısıra, Batılı kurumların da Osmanlı toplumuna girmesinde önemli rol oynamıştır. Batıda ortaya çıkmış olan “Keşşaflık”(izcilik) daha sonra Osmanlı toplumuna da ulaşmıştır. Osmanlı döneminde izcilik konusu ele alınırken Beden Eğitimi ve Spor etkinliklerinin üzerinde önemle durulmalıdır. Beden eğitimi, okul içinde ve dışında, gençliğin spor gereksinimlerini karşılaması beklenen bir alan olmasına karşılık, devletin beden eğitimiyle ilgisi yalnız askerlik alanıyla bağlantılı olarak ele alınmıştır. Bütün bu çabalar içinde, beden eğitimi dersi dendiğinde Galatasaray Lisesinin yerini önemle vurgulamak gereklidir. Ders çizelgelerinde, hazırlık sınıflarından itibaren beden eğitim ve spor dersleri konmuştur. II. Meşrutiyet döneminde, okullara beden eğitimi dersinin girebilmesi için çabalar gösterilmiş beden eğitimi dersleri ve paralel olarak izcilik etkinlikleri 1910’da (Sultani) Liselerin 1911 ise idadilerin programına girmiştir. Bu nedenle beden eğitimi alanındaki gelişmelerin getirdiği yenilikler arasında izcilik de vardır. 1910 yılının sonlarına doğru “Sayi ve Terakki” Mecmuası, Lozan’da bulunan Ragıp Nurettin’in izcilik hakkındaki yazılarını ilk olarak basmaya başlamış, izciliği Osmanlı toplumuna tanıtmaya çalışmıştır İzciliğe o zamanki adıyla “Keşşaflık” adı verilmekteydi. Keşşaflık girişimi ilk aşamada bir çok ailenin şikayetine yol açmıştır. Büyük ölçüde özel elbiselerle haftada bir-iki kez kentin sokaklarında boru ya da trampet çalarak gezmek olarak algılanmıştır. Beden eğitiminin bu şekli, ilkin Edirne Öğretmen Okulu ile Galatasaray ve İstanbul Liselerinde uygulanmıştır. Edirne’de İttihat Mektebi Müdürü olan Nafi Atuf Kansu, Manastır’da Öğretmen Okulu Müdürü Ethem Nejat’ın ve İstanbul’da Ahmet ve Abdurahman Robenson kardeşlerin çabalarının bu gelişmelerdeki rolü önemlidir. Gerek Galatasaray gerekse diğer okullarda yapılan izcilik çalışmaları, Baden Powell’in kurduğu yapıyı örnek almışlardır. Kuruluşunun üçüncü senesinde Robenson kardeşlerin çabasıyla İstanbul’da oymaklar oluşturulmuştur. Üsküdar Sultanileri, Vefa, Kadıköy ve Nişantaşı idadilerinde de benzer kurumlar kurulmuştur. Bu arada bir kız izcilik örgütü de Haydarpaşa İttihat Mektebinde oluşturulmuştur. Bütün ilkeleri belirlenen izcilik ilk olarak 1912 yılında yapılan küçük bir gezi çalışmasıyla halka duyurulmuş oldukça da ilgi çekmiştir. Fakat bu gelimeler, Balkan Savaşı nedeniyle yayılamamıştır.
Bu çalışmalarda ittihat ve Terakki Cemiyetinin etkisi de büyüktür. İttihat ve Terakki Cemiyeti, ülke gençliğinin daha iyi yetiştirilmesi için Avrupa Okulları içinde uygulanan sistemi tanıtması ve uygulaması için Partfitt’i çağırmıtır. İlk çalışmaların askeri alanda olması oldukça ilginçtir. 9 Nisan 1914’de “ İzci Büyük Ortası” kurulabilmiştir ve Enver Paşa Baş İzci seçilmiş, Partfitt ise vekil olmuştur. Orta koldşalıklarına Doktor Nazım, Eyüp Sabri (Toprak) ve Burdur Milletvekili, Atıf, Trabzon Milletvekili Resuhi ve Ziya Beyler seçilmiştir. Parttiff, çalışmalarına öğretmen okulunda başlamış, ilk izcilerin yetiştirilmesinde önceliği öğretmenlere vermiş, öğretmen okulundan seçilen öğrencilere yani genç ve yeni oymak beylerine, mors, semafor, topografya gibi izciliğe ilişkin yararlı bilgileri ve türlü izci oyunlarını öğretmiştir.
12 Mayıs 1914’de izcilerin “Altın Ordusu”nun geçit töreni yapmaları öngörülmüştür. Oymakların Tümüne Altın Ordu adı verilirdi. Mahalli ortalar izcilerine kuramsal ve uygulamalı dersler için bir yer ayrılırdı ve her ay başında mahalli ortalar önceki ayın etkinliklerini bir raporla bildirirlerdi. Beyaz tenis şapkası giyen bu gruplar, kimi çevrelerce Müslüman çocukların ingilizler tarafından Hıristiyanlaştırılması olarak algılanmışlardır. Bu tür yargıları kırmak için İttihatçılar gazetelerde karşı propagandalara da giriştiler. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ülkenin özellikle askeri yapısını güçlendirecek böyle bir hareketi desteklemesi oldukça önemlidir. İzcilik çalışmaları için somut çalışmalar yapılmaya devam edilmiş, tanıtım çalışmalarının yanısıra 1914 Haziran ayında Maltepe’de bir kamp kurulmuştur. 22 Mayıs 1913’de izcilik kurulu toplanmış 35 maddelik bir yönetmelik  hazırlanmış ve izciliğin işleyiş kuralları belirlenmiştir. Bu kitapçıkta (Keşşaf/Boyscout) keşşaf rütbelerine de yer verilmiştir. Baş keşşaf, baş keşşaf zabiti, mıntıka keşşaf zabiti, keşşaf takım reisi, keşşaf takım başı, kurt keşşaf, ehliyetli keşşaf, birinci sınıf keşşaf, ikinci sınıf keşşaf ve müptedi keşşaf gibi terimler keşşaflık için kullanılan rütbe karşılıklarıdır. Birinci Dünya savaşının çıkması nedeniyle, yabancı uzman ülkesine geri dönmüş, savaş yılları içinde Almanya’dan Albay Fon Hop getirilmiştir. İzcilik böylece bir kurumsal yapıya dönüştürülmeye çalışılmıştır. Bu uzman da İzcilik kuruluşlarını (Osmanlı Güç, Gücü ve Genç Dernekleri) adıyla yenileştirmek yolunu benimsemiştir. 1909 yılından itibaren bazı okullarda belirtileri görülen izcilik, önce Osmanlı Gücü dernekleri sonra Osmanlı Genç dernekleri adı ile özellikle Balkan Savaşlarının etkisi ile canlanma göstermiştir. Osmanlı Gücü Derneklerinin yönetmeliğinin beşinci maddesinde; Osmanlı güç derneklerinin hazırlık şubesini oluşturan izcilik derneklerine 12- 17’ye kadar olan, asil genç derneklerine ise 17’den yukarı olan Osmanlılar kabul olunur denilerek, bu kurumun yukarıda belirtildiği gibi askeri yönünün vurgulandığı kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Bu atılım, savaş sonunda ülkenin genel durumu dikkate alındığında yine durgunluğa uğramış, fakat okullarda yaşamaya devam edebilen izci oymakları izciliğin Cumhuriyet dönemine aktarılmasına yardımcı olmuştur.

      Balkan Savaşı sonrasında izciliğin önemi devlet adamlarında anlaşılınca 1914’de İzci Ocağı Tüzüğü yayımlanmıştır. Bu tüzük aslında oluşturulması açısından o günkü milliyetçilik duygularıyla uyum içindedir. İzciler yeteneklerine göre, Adsız, Çeri, Tekin, Alp ve Tarhan olmak üzere 5 kademeye ayrılmıştı. Adsız bir ay içinde izcilikle ilgili bilgileri öğrendikten sonra sınavı verirse Çeri sınıfına geçebilecekti. Adsız olmak için izcilik töresini ezbere bilmek ve anlamını açıklayabilmek gerektiriyordu. Ant içip Çeri olana Ocak’ta ad ve izcilik işareti olan ongun verilirdi. Çeri ikinci bir sınavla ancak tekin sınıfına yükselebilirdi. Tekin özel bir beceri kazandıktan sonra bu becerisi için bir gedik alıp Alp sınıfına geçebiliyordu. Beş hünerden geçen Alp’e Tarhan adı ve ellerine Tarhan beratı verilirdi. 1914 yılında yayımlanan kitapta İzcilik Töresi şu şekilde ifade edilmiştir;
1- İzcinin sözü sözdür. İzci namus ve şerefini her şeyin ve hatta hayatının üstünde tutar
2- İzci itaatlidir. Çünkü ülkenin güvenliğinin ruhu için bunun gerekliliğini bilir.
3- İzci girişkendir.
4- İzci bütün işlerde sorumluluğu almaktan kaçınmaz.
5- İzci herkese karşı yasal davranır.
6- İzci diğer izcileri gerçek kardeş bilir.
7- İzci mert, cesur ve daima zayıfları korumaya hazırdır.
8- İzci her gün bir iyilik yapar.
9- İzci hayvanları sever ve onlara kötü davrandırmaz.
10-İzci hep şen ve umutludur.
11-İzci başkalarının haklarına karşı saygılıdır.
12-İzci onurlu ve şereflidir.
Aynı yıl kabul edilen İzci Ocağı İç Tüzüğünde izci andı ise öyledir:
“ Tanrıya ibadet ve hakana itaat edeceğime, daima vicdanlı, vazifesini tanır, kanuna hürmet eder, yiğit bir adam olarak hareket eyleyeceğime, vatanımı sevip sulh ve harp zamanlarında fedakarlıkla hizmet yapacağıma ve izci töresine baş eğeceğime söz veririm”
Yıllar geçtikçe bu ant özde aynı kalarak bazı değişikliklere uğramıştır. Mondros Mütarekesinden sonra, izcilik adına bazı çalışmalar başlamış ve bunlar kurtuluş savaşına kadar belli belirsiz sürmüştür. Müslüman ve Türk gençler sokakta düzenli yürüyen diğer cemaat(Osmanlı tebası azınlıklar) gençlerine özenerek kendi izci örgütlerini oluşturmaya koyuldular. Baba oğul Du Berry’ler Galatasaray’da bir izcilik kursu açtılar. Galatasaray mektep izci grubuna yaşları 10 ile 20 arasında 230 çocuk yazıldı. Yetimhanelerde ve İstanbul Erkek Lisesi (Sultanisi) de bu çalışmalarda yer almışlardı. Ama ilginç olan nokta buradaki çalışmaları, işgal kuvvetlerince askeri eğitim olarak görülmesi ve denetlenmesidir. Çanakkale ve Balıkesir civarlarında kurulmuş olan izci teşkilatlarının bizzat bu savaşlara asker kalmadığından askeri amaçla katıldığı da ortaya çıkmıştır. Özellikle Balıkesir izci takımları savaşa doğrudan katılmışlardır.